Bugünkü yazımda, Sigmund Freud'un “zihin bir enerji sistemidir, enerji bloklanabilir fakat yok edilemez.” açıklamasını yorumlamak istiyorum. Zira bu açıklama
Bana oldukça doğru gelmektedir. Yaşadığı dönemde çalışmaları bilimsel görülmeyen, bunla birlikte psikoloji bilimi için çok önemli bir yeri olan Sigmund Freud’un görüşleri ile hemen hemen her konuda düşünce paralellikleri yaşıyorum. Bu yüzden Psikoloji ile ilgili tarihsel açıklamalara yer verdiğim ve vereceğim yazılarda muhakkak ondan bir görüş olacak gibi duruyor. Kişilik kuramı üzerinde ilk çalışan kişi olan Sigmund Freud, kendinden sonra gelen tüm bilim adamlarının çalışmalarını etkilemiştir. Ondan sonra gelen bilim adamları onun, bir çok görüşünü kabul etmiş yada ilaveler yapmıştır. Tam tersi düşünenler içinde başlangıç noktası Freud’un çalışmaları olmuştur.
Şimdi Freud’un tanımı üzerinden gidersek, zihnimiz enerji sistemi ise ve yaşamsal enerjimizi zihnimiz sağlıyorsa, bu durumda düşüncelerimizin ne kadar önemli olduğunu
Tekrar hatırlatmak isterim. Çünkü yaşam enerjmizi de düşüncelerimiz üretiyor. Eğer düşüncelerimiz olumsuz, kaygılı ve korku doluysa ne olacak hiç düşündünüz mü?
Yaşam enerjisi yaratabilir miyiz sizce?
Diğer yandan olumlu ve pozitif bakış açısına sahip olduğunuz günler, istemsiz bir şekilde insanların etrafınızda olduğunu, bunun tam tersi durumdaysa size yaklaşmak istemediğini fark etmiş miydiniz? Bu durumda yarattığımız enerji çekim gücü yaratıyor diyebilir miyiz?
Şimdi Freud’un savları üzerine devam edelim. “Enerji bloklanabilir, fakat yok edilemez. Oluşan negatif ya da uygunsuz düşünceleri defans mekanizmaları ile bastırmak, izole etmek ya da yer değiştimek mümkün, bu durumda dahi enerji yok olmuyor. Özellikle kişi bastırma mekanizması kullanılıyorsa, bu durum, daha fazla enerji kullanımına sebep oluyor, bu durum, kişiyi yoruyor ve yıpratıyor.
Yokmuş gibi farz ettiğimiz, bastırdığımız duygular, yaşanan sıradan bir olaya verilen gereksiz tepkilerle ortaya çıkabileceği gibi hastalık olarak da kendini gösterebilir.
Bu durumda yaşanana, bastırıldığı düşünülen duygunun bastırılamıyor hale gelmesidir diyebilir miyiz?
Diğer yandan bilinçaltında bastırdığımız duygu ve düşünceler, hastalık şeklinde şendine çıkış için bir zemin hazırlayabilir. Uzun yıllardan hepimizin bildiği ve tıpta da kabul edilen Psikosomatik hastalıklar bu konuya örnek teşkil etmektedir.
Son dönemde ise duygu ve düşüncelerin hastalıkların kaynağı olduğu çok daha bilinir hale geldi. Hatta yeni bakış açısı, kişiyi hasta olmadan önce tedavi etme şekline kaymıştır ki bu durum psikoloji bilimini daha da önemli hale getirmektedir.
Tekrar Freud’a dönersek. Hayatının oldukça büyük bölümü Viyana’da geçen Freud’un, hasta portföyünün ağırlıklı kısmını kadınlar oluşturmaktadır. Bu dönemde kadınlarda en sık görülen hastalık ise histeri idi. Freud bu hastalık üzerinde oldukça çalışmış olup, psikoterapinin temellerinin doğmasına da bu çalışmaları yön vermiştir.
Frued’un histeri ile ilgili fark ettiği konu, hastanın bilinçaltına ittiği cinsel kökenli arzuların yarattığı gerilimin, davranışlara yansımasıdır. Histerik rahatsızlığı olan kişi, aşırı hareketlerde bulunabilir, ani sinirlenmeler, geçici kişilik değişimi ve hafıza kaybı yaşayabilir. Bu çalışmalar Freud’un enerji bastırılabilir fakat yok edilemez ifadesini doğruluyor. Çünkü bilinçaltına atılan duygular, bastırmanın da etkisiyle aşırılıklarla ortaya çıkmaktadır.
Freud, yaptığı seanslarda hastalarının kendilerini rahat hissedeceği bir ortam yaratıyordu. Hastası yatar şekilde uzanıyor ve konuşmak istediği ne ise rahatça bahsediyordu. Bu seanslarda hastanın rahatlaması ve kendini iyi hissederek ayrılması sebebiyle, Freud bu seans tekniğine serbest çağrışım (free assosiation) adını verdi.
Bu sistemde herhangi bir içerik, konu ya da müdahale yoktur. Sadece kişi hiç kimseye anlatamadığı belki de baskıladığı tüm sırlarını ve içinden geçen düşüncelerini aktarır. Gerçekte yaşanan, baskılanan düşüncelerin açığa çıkması sebebiyle oluşan bir rahatlamadır. Hasta bir nevi katarsis (boşalma) yaşar.Diğer yandan danışan bastırmaktanda kurtulmuş olur, bu da ciddi bir enerji kaybını önler.Çünkü bastırma kişide büyük bir enerji kaybına yol açar.
Aslında konuşmak ve içinden geçenleri aktarmak, günlük yaşamda da olumlu bir etki sağlar.Tabi bu arada uzman gözetiminde yapılanın çok daha etkili olduğunu ilave etmeliyim. Kadınlar, erkeklere oranla daha az arkadaşa sahip olsalar bile arkadaşlarına içlerini dökebildikleri için erkeklerden ortalama 5 yıl daha uzun yaşamaktadır. Kadınlar konuşarak, bilinçaltına attıkları ve baskıladıkları, duygular ve düşüncelerin yarattığı gerginlik hissinden kurtulmaktadır. Bu duruma psikolojide katarsis denmektedir.
Katarsis (boşalma), bu durumu bir nevi küçük şiddetli depremlere benzetiyorum. Yer kabuğunda yaşanan küçük şiddetli depremler, biriken ve sıkışan enerjiyi açığa çıkardığı için o bölgede, olası yüksek şiddetli depremleri önlemektedir.
Konumuza tekrar dönersek, Freud, serbest çağrışım, dediği seans tekniğini kullanmaya devam ederken, hastalarının rüyalarını anlatmaya başladığını fark eder. Üstelik hepsi birden rüyalarını anlatmaktadır. Freud, bu sayede rüyaların, bilinçaltına attığımız istek ve arzuların dışa vurulma aracı olduğunu anlar.
Freud rüyaları 2’ye ayırır. Günlük olayların yer aldığı açık bölüm ve gizli içerik bölümü. Gizli içerik bölümü semboliktir ve yorumlaması kolay olmayan kısımdır.
Rüyayı gören kişinin bilinçaltında yer alan arzularının yer aldığı bölümdür.
Bu durumda rüyaları, en mahrem isteklerimizin gerçekleştiği bir mecra olarak görebiliriz. Böylece kişinin bilinçaltına itilmiş isteklerinin yarattığı gerilim rüyalar aracılığı ile boşaltılmış olmaktadır.Belki de bu yüzden kişi 3 gün uyumadığında halisünasyon görmeye başlıyor. Ya da uykusuzluk ölüme sebep oluyor. Birikmiş ve bastırılmış duygular açığa çıkıp boşaltılmadığı için farklı kanalla, yani halisünasyonla negatif bir şekilde kendini açığa çıkarıyor.Bir nevi oluşan negatif enerji, beynin devrelerini yakıyor.
Artık yazımızın sonuna yaklaşırken tekrar Freud'a dönersek, Freud, kişilik teoremini ve tüm bulgularını hastalarıyla yaptığı yoğun gözleme ve notlara dayandırmıştır. Bu bulguları bilimsel yöntemle test etmeye çalışmamıştır. Daha çok Freud'un takipçileri onun bulgularını test etmiştir.
Bununla birlikte Sigmund Freud, psikoloji bilimini en derin şekilde etkileyen psikologdur. aynı zamanda psikanalizin de kurucusudur.Psikanaliz, kullanılan tekniklerle danışanın, kendisinin de fark etmediği duyguların dışa vurumunu sağlar ve iç görü yaratır.
Sonuç olarak, zihin bir enerji sistemidir ve oluşan enerji bloklanabilir fakat yok edilemez. Pozitif düşünce ve duygu durumu kişiyi mutlu ve iyi hissettirir.
Duygu ve düşüncelerinizi izlemeyi öğrendiğinizde sizi baskılayan ve sorun yaratan düşünce ve duyguları düzenlemeniz mümkün. Bilinçaltına atılan ve baskılanan duygularsa kişide hastalık olarak kendini gösterir. Dolayısı ile hastalıkların sebebi gerçekte ruhsaldır.
Comments