top of page

Cehennem…İlahi Komedya



Oldum olası cehennem fikri kafamı kurcalamıştır.

Anneannemin ve annemin en büyük korkusuydu cehennemde yanmak. Belki de bu yüzden çok uğraştım bu konuyla. 16 yaşıma geldiğimde çoktan yaşamı, ölümü ve dinleri sorgulamaya başlamıştım. Kendi inanç sistemimi de geliştirmiştim. Ben cennetimi yeryüzünde istiyordum. Cehennemin de yeryüzünde yaşanacağına inanıyordum, cennetin de.

Bunu anneme söylediğim ilk günü hatırlıyorum. Onun için büyük bir şoktu. Bu düşüncemi hiç anlamadı ve kabul de etmedi.


Bana gelince hala aynı inanca sahibim. Güzelliklerin de, cezaların da bu dünyada karşılık bulduğuna inanıyorum. Dünyayı büyük bir oyun alanı gibi düşünüyorum. Bizim yaşlardakiler bilir. Bana göre çocuklukta oynadığımız evcilik oyunları gibi yaşıyoruz yaşamlarımızı.

Şimdi sen anne ol, bende baba olurum,sen de çocuk ol diyerek rolleri paylaşıyoruz.

Sonra da rollerimizi değiştiriyoruz. Nasıl mı yapıyoruz? Aynı evcilik oyununda olduğu gibi.

Ben her zaman çocuk olmak istemiyorum diyerek anne veya baba olmayı seçiyoruz.

Ya da sen hırsız ol, ben polis, sen kaç, ben seni yakalayayım diyoruz.

Önce hırsız olan, şimdi ben polis olacağım, sen hırsız ol diyor ve oyun dönüşümlü olarak devam ediyor. İşte yaşamlarımız da bu şekilde basit bir oyun hüviyetinde. Tabi oynarken oyun olduğunu unutuyor, rollerimizin gereklerini yerine getiriyor ve rolümüzü gereğince yaşıyoruz. İşte dünya böyle bir oyun alanı. Ne yaptıysak bize yapılıyor. Zarar verdiysek o zararı görüyoruz.


Zarar vermekten korkuyorsanız bilin ki zarar verdiniz. Çok dürüst davranıyorsanız, bilin ki eskiden böyle değildiniz ve cezasını çektiniz. Şimdi ise oldukça dikkatlisiniz. Kadın hakları ya da çocuk haklarını mı savunuyorsunuz? Daha önce tam tersi şekilde davrandığınız için. Gerçekte geçmiş karmalarınızı kapatıyorsunuz. Aslında kimse masum değil, aynı Sezen Aksu’nun şarkısı gibi. ”Masum değiliz, hiç birimiz”


Evet tüm bunları yaşıyor ve yaşatıyoruz kendimize. Çünkü tekamül etmeye yani ruhumuzu yükseltmeye ihtiyacımız var. Okuyarak edindiğimiz bilgi kalıcı olmuyor. Bilginin kalıcı olabilmesi için deneyimlemek gerekiyor, Gerçekte yaşarken öğreniyoruz.

Bazen de tek bir yaşamda bir çok deneyimi aynı anda yaşamayı seçiyoruz. Bu durumda oldukça acılarla dolu bir hayatımız olabiliyor.


Yukarıda anlattığım şekilde yaşamı okuyan kişinin başkasını yargılaması ya da dedikodu yapması mümkün mü?

Tabi ki değil…


Tekamül yolunda ilerleyen farkındalıklı kişi, sadece kendine bakar ve kendi ruhunu temizlemek ve yükseltmek için çalışır. Kendi duygularını düşüncelerini fark eder ve diğer insanlara ve bu dünyaya hizmet etmeye çalışır.

Diğer yandan sadece okuyarak ilerlemek mümkün değildir. Kitaplar, filmler,tiyatro, opera eserleri ya da sanatsal yaratımlar farkındalığı arttırır. Gerçek öğretmenlerse deneyimlerdir.


Bu arada okumanın faydasını bir kenara atmamak da gerekmektedir. Unutulmaması gereken ise herkesin okuduğundan, gördüklerinden ya da duyduklarından algı seviyesi kadar öğrenebileceğinin bilgisidir. Aynı kitabı okur, aynı filmi seyreder ya da aynı resmi görür, aynı yorumu yapmayız ya da yapamayız.


Evet biraz da “Cehennem” konusundan bahsedelim.

Cehennem kurgusu bu dünyadaki en etkili öğretici oyun bana kalırsa.

Algı seviyesi düşük insanları, insanlık için iyi şeyler yapmaya teşvik etmek için kullanıldığı gibi insanları yönetmek ve belli bir amaca yönlendirmek için de kullanılabilecek en etkili silah. Ateş de böyle değil mi? Hem ısıtır, hem yakar…


Cehennemde de ana figür ateş değil midir?


Şimdi biraz da Cehennem figürününün neden bu kadar geniş etkiye sahip olduğuna bakalım.

Dünyadaki toplulukların ülkelere bölünmesi ve başında kral,firavun, hakan vb tanımlarla

ayrılması sonrasında krallar, ruhban sınıfını ve dinsel öğretileri insanları yönetmek ve yönlendirmek için kullandılar.

Tabi ki dinlerin en büyük silahı olan “cehennem” tanımı ve tasvirinin de bunda oldukça etkisi olmuştur.


Zaman zaman ruhban sınıfı, krallık üzerine hegemonya kurmuş, zaman zaman tam tersi. Birçok kere birlikte hareket etmişlerdir. Yani insanları cehenneme gidecekleri düşüncesi ile korkutmuşlardır.

Tabii diğer bir versiyonda iş görmüştür. İnsanları vadedilen özel topraklara yani cennete ulaştırmak için motive etmişlerdir.

Diğer yandan kralların, Tanrı tarafından görevlendirildiği inancını da işlemeye ve yükseltmeye devam etmişlerdir.


Sonuç olarak, cehennem kavramının, halkı yönetmekte kullanılan en etkin silah olarak varlığını sürdürdüğü şüphe götürmez bir gerçektir. Tabii ki bu silahı kullanırken, resimler, kitaplar ve ritüeller, konunun gündemde tutulmasına her zaman hizmet etmiştir.

Bu sayede bir çok güzel eserin yazılması, resmedilmesi, oyunlaştırılıp tiyatrallaştırılması da olayın pozitif tarafını temsil etmektedir.


Bu kadar cehennemden bahsettikten sonra Dante Alighieri’ nin (1265-1321 ) İlahi Komedya adlı eserinden bahsetmeden geçmek olmaz diye düşünmekteyim.

Dante İlahi Komedya adlı eserinde cehennem, araf ve cennetten bahsetmiştir.

Dante bir ilki gerçekleştirerek eserini Latince yazmak yerine İtalyanca yazmıştır. Amacı daha geniş bir kitlelere hitaptır, isteği de gerçekleşmiştir. Başlangıçta İtalya’da, sonrasında ise tüm Avrupa’da neredeyse incilden sonra en çok okunan eser haline gelmiştir İlahi Komedya adlı eseri.


Dante eserinde cehennemi (Inferno) iç içe geçmiş 9 halkaya bölmüştür.

İlk halkadan başlayarak gittikçe artan günahlar kategorisi olarak düzenlemiştir her halkayı. Cehennem tasviri ters koni şeklindedir. 9 katmanı da aşağıdaki şekilde detaylı sıralamıştır.

1. Halka: Vaftiz olmadan ölmüş ruhlar

2. Halka: Şehvet

3. Halka: Açgözlülük

4. Halka: Savurganlık

5. Halka: Gazap, öfke

6. Halka: Sapkınlık

7. Halka: Şiddet

8. Halka: sahtekarlık (Kadın tellalları, din sömürücüleri, rüşvet yiyenler, hilekarlar, hırsızlar, ikiyüzlüler, kalpazanlar )

9. Halka: İhanet (Dokuzuncu halkada, akrabalarına, vatanlarına, konuklarına, kendilerine iyilik yapanlara ihanet edenler)


Diğer yandan 1308 -1321 yılları arasında yazıldığı düşünülen eser’in Hazreti Muhammed’in Miraç yolculuğu ile oldukça benzerlik göstermesi de oldukça ilginçtir.

Hazreti Muhammed’in Miraç yolculuğu, Mekke’de başlamış ve Kudüs Mescidi Aksa ile devam etmiştir. Oradan da göğe yükselerek devam ettiği Kuran’da yazılmıştır. Göğe yükselme sırasında kendisine Cebrail adlı melek eşlik etmiş ve göğün katlarında Adem, Yusuf, İsa, İdris, Harun ve Musa peygamberi görmüştür. Dante İlahi Komedya’daki yolculuğunda kılavuzu, Vergilus ve ilk aşkı Beatrice'dir. Dante cehennemin merkezine doğru yol alırken, mitolojik karakterlerle, Toskana’nın en tanınmış güçlü kimlikleri ile karşılaşır.

Hazreti Muhammed’in Miraç yolculuğunda gördüğü cehennem katları yedidir.

Miraç yolculuğunun MS 621 yılında yapıldığı düşünüldüğünde, Dante’nin eserinde Hazreti Muhammed’in Miraç yolculuğunu okuduğu hatta ondan esinlendiği de rahatlıkla söyleyebiliriz.


Dante’nin yaşadığı dönemde İspanya’da Emevi Hükümdarlığı (756-1452) hüküm sürmekteydi. Bir çok islam alimi matematik, fizik, kimya ve diğer alanlarda oldukça iyiydi ve o dönemde İslam bilim adamları, yazarları Avrupayı eserleri ile oldukça etkiliyordu.

Bu durumda Dante’nin de islam ile ilgili araştırmalar yapmış olması oldukça anlaşılır gibi görünmekte.


Her neyse diyerek yazıma devam ediyorum.

Asıl amacım, Dante'nin bu eserinde Hz Muhammed’in Miraç seyahatinin bir benzerini yazdığını söylemek değildir.

Bana göre önemli vurgu şudur, öyle ya da böyle, farklı dinler de “Cehennem” konusu her zaman popülerdir.


Sonuç olarak bilinç düzeyi düşük olan insanlarda her zaman korku figürü, sevgi figürünün önüne geçmiştir. Yaşanılan dünyanın en önemli korku figürlerinden biri de “Cehennem" olmuştur. Oysa yaratıcı, saf sevgi, şevkat ve merhametten oluşmaktadır.

Belki de yeni dönem korku yerine sevginin dönemi olmalıdır.

Olaylara daha üst bilinçten, daha olumlu ve yapıcı perspektiften bakmanın zamanı gelmiştir ne dersiniz?


Korkuyu bırakıp, sevgiyle kalın…

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page