top of page

Suyun sonsuzluk yolculuğu...




Küresel ısınma dolayısı ile mevsim değişikliğini çok yakından yaşadığımız bu günlerde suyun hikayesini yazmak istedim.

Yeryüzündeki suyun var oluşundan itibaren aynı olduğunu biliyor muydunuz?

Ben bu gerçeği bu sene öğrendim.Şimdiye kadar günlük koşuşturmalardan

doğa ile yada kendimle bu kadar ilgilenecek vakte sahip olmamıştım.Bu keşke yaşamasaydık değimiz Korona Virüs'un şaşırtan faydalarından biri benim hayatım için.


Evet su hakkında düşünmeye devam edersek, Suyun oluşumunun da çok ilginç olduğunu fark edebiliriz.Suyun formülü H2O. İki hidrojen ve bir oksijen molekülünün birleşmesi ile oluşuyor.İki yanıcı gaz birleşiyor ve hayatın kaynağı suyu meydana getiriyor.

Ne kadar enterasan değil mi?

Dahası Su bize hayat verirken aslında , hayatın sonsuz olduğunu da fark ettiriyor.

Sırası gelmişken hayatın sonsuzluğu konusunda d bir şeyler yazmadan geçmek

istemiyorum.

Evet sonsuz yaşamak için neler yapmış yada yapmakta insanoğlu ?

Bana göre öncelikle çocuk yapmış, kendini sonsuzluğa taşımak için.Hem DNA'sını

hem ruhsal genini kopyalamış fakat bunu iç güdüsel olarak yaptığı için fark edememiş.

Başka neler yapmış?

Adının anılacağı eserler meydana getirmeye çalışmış.Bu isteği net olarak tarihteki ünlü kişiler , imparatorlar ve zengin ve soylu sınıflarda görmek mümkün.

Sonsuzluk yolculuğunun en ihtişamlı örneklerinden biri Mısır Gize’deki yan yan piramitlerdir ki onlar, Keops, Kefren ve Mekerinos’a aittir. Aslında mezar olarak yapılsa bile, ihtişamlı piramitlerin inşasının sebebi şüphesiz firavunların ölümden sonra adlarının anılmaya devam etmesi düşüncesinden farklı bir şey değildi.Diğer yandan firavunlar ,ölümden sonra yaşayacaklarına inanarak bedenlerini de mumyalattırmayı ihmal etmemişlerdir.


Selçuklu ve Osmanlı'da da Padişah ve hükümdarlar ölüm’ den sonra adlarının anılması için cami, köprü ve medreseler yaptırarak kendi isimlerini devam ettirmek istemişlerdir.Örnek olarak Süleymaniye camii, Selçuklular zamanında yapılan Alaattin Keykubat Camisini verebiliriz.

Diğer yandan sadece hükümdarlar değil zengin ve soylu ailelerde öldükten sonra adlarının anılması için eserler bırakmış ve bırakılmasına vesile olmuşlardır. Floransa’da 14.yüzyıl ile 17 yüzyıl arasında etkin olan Medici ailesi bankacılık ile uğraşmakla birlikte politik ve ekonomik güçleri ile sanatçılara yaptıkları desteklerle rönesansı etkilemişlerdir.Medici ailesinin Leonardo Da Vinci, Michelangelo ve Boticelli gibi sanatçıları destekleyerek dünyaca ünlü eserler verdirdikleri bir gerçektir.Ailenin resimleri de o zamanın çok ünlü sanatçıları tarafından yapılmıştır. Söz konusu aile sanatçıları destekleyerek eserler verdirmeselerdi ,isimleri belkide dünyaca üne kavuşamayacak ve yaşadığımız bu yüzyıla taşınamayacaktı.

1935'lerde televizyon ve sinemanın hayatımıza girmesi de ayrı bir dönemi meydana getirdi, sonsuzluk yolculuğumuzda.Örneğin sinamanın ilk üstatlarından Clark Gable ,hala Rüzgar gibi geçti filmi ile anılıyor ve filmi seyrettiğinizde onun ölmüş olduğu aklınıza gelmiyor öyle değil mi?Yada Grace Kelly hala o asaleti ile durmuyor mu karşınızda?

Ya yazarlara ne demeli ;Tolstoy’un Anna Karenina’sını okuduğunuzda aslında onun ruhuna dokunduğunuzu hissetmiyor musunuz?

Şimdilerde ise dijital dünya baktığımızda sonsuzluğa açılan yolda ,kendimizi sonsuzluğa taşımak oldukça kolay.Sıradan insanlar olan bizler ,videolarımızı Youtube’a yüklüyoruz.Yada spotify ‘da konuşmalarımızı yayınlıyoruz.Yada kitaplar yazıp yayınlatıyoruz.Çok daha kolay bir şekilde ve törene ve herhangi bir kurumun varlığına gerek olmadan taşıyoruz görüntümüzü, sesimizi yada eserlerimizi sonsuzluğa.


İşin aslı eskiden beri suyun yolculuğunu fark edebilseydik, belkide sonsuz yaşam için bu kadar debelenmemize gerek kalmayacaktı.Sadece suyun sonsuz döngüsüne bakmak kanıtlıyor olacaktı sonsuz yaşamın varlığını.

Şimdi tüm bunları yazarken diğer yandan da tabiki farkındayım; bilimin, sanatın ,buluşların yada her şeyin insanoğlunun sonsuzluk arayışı sebebiyle olduğunun..


Galiba her şey olması gerektiği gibi, olması gereken zamanda oluyor.Çok da kafa yormaya gerek de yok diyerek ,tekrar ana konumuza Suyun yolculuğuna dönüyorum.


Fark ettiğim gerçeği kendi yorumumla aktarıyorum..


Evet Su’yun yolculuğu…..

Su renksiz ve kokusuzdur, olduğu gibidir.Ben bunu objektiflik ve tam ve bütünlükle açıklıyorum.Kendinden emin olan kişi fark edilmeye çalışır mı ? o öyledir öylece durur ve yaşamaya ,üretmeye harekete devam eder işte “su” da öyle..

“Su” öyle esnektir ki bulunduğu kabın şeklini alır.Bunu adaptasyon özelliği olarak yorumluyorum.Bulunduğu ortama ve koşula uyum sağlar yalnız özünü değiştirmez.

Öz, hayat veren içerik aynı kalır.

“Su” önüne engel çıktığında o engelin arkasından yanından dolaşabilecek ise onu yapar.

Nehirlerin ,yollarını ve akışını değiştirebilmesi gibi.Ben bunu suyun karşısına çıkan engellerde farklı bakış açısı geliştirebilme yetisini bize anlatmaya çalıştığını anlıyorum.

Diğer yandan önüne çok büyük bir engel çıktığında ,etrafından dolaşma çözümünü üretemiyorsa ,sabırla birikir ,birikir, birikir ve üstünden atlar…Burada sabrı, metaneti, mücadele gücünü öğretir bize.

Su toprağın geçirgenliği ile yeraltına geçer ve yaşamına orada devam etmeyi sürdürür yolculuğunda kendisine bir sürü vitamin ve mineralleri kendine katarak farklı bir aroma yaratır.

Su yaşam formunu da değiştirir ,buharlaşarak göğe çıkar yağmur olur, kar olur yağar ve yoluna devam eder ve sonsuz yaşamı bize böylece kanıtlar..

Su gibi aziz ve değerli olduğumuzu unutmadan su gibi yaşayalım…

Ve Yağışların bu kadar az olduğu bu dönemde içtiğimiz suyun da kullandığımız suyun da kıymetini bilelim, çünkü yeryüzünde yaşayan insanların en az 1/5 temiz su kaynağına erişemiyor.

Yaşamımızın devamı için bu değerli varlığın korunmasına çalışalım.




Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page